SALGIN, KRİZ VE SONRASI DEĞİŞİME NE KADAR HAZIRSINIZ?

  • Anasayfa
  • Blog
  • SALGIN, KRİZ VE SONRASI DEĞİŞİME NE KADAR HAZIRSINIZ?
SALGIN, KRİZ VE SONRASI  DEĞİŞİME NE KADAR HAZIRSINIZ?
SALGIN, KRİZ VE SONRASI  DEĞİŞİME NE KADAR HAZIRSINIZ?

08 Haziran 2020

SALGIN, KRİZ VE SONRASI DEĞİŞİME NE KADAR HAZIRSINIZ?

Bütün bu yaşananlar geçip gittiğinde göreceğiz ki; değişim(ler)e hazırlıklı olanlar, yeni ortama uyum sağlamışken, hazırlıksız olanlar tarih sayfasında yerlerini almış olacaklardır.

Ülkemiz ve Dünya’da yaşanan COVID-19 salgını ve yarattığı olumsuz yaşam koşulları özel yaşantılarımızı etkilediği gibi, gün geçtikçe etkisini daha fazla hissettiğimiz (ya da hissedeceğimiz) küresel bir ekonomik krize dönüşecekmiş gibi gözüküyor.

Sanıyorum ki, bu durumun yarattığı olumsuz ekonomik etkiler, virüsün kendisinden daha çok can yakacak.

Peki, bu olumsuz etkileri kendimizden ve ekonomik çevremizden uzak tutmak için neler yapmalıyız? Nasıl davranmalı, ne tür adımlar atmalıyız?

Öncelikle belirtmeliyim ki, bu sorulara herkesin bir doğru cevabı olabilir. Ben kimin cevabı daha doğruyu tartışmak yerine, sadece ve sadece, kendi deneyimlerimden yola çıkarak, olağan üstü durumlarda nasıl davranılması gerektiğine dair bir önermede bulunacağım. Burada anlattıklarımı uyguladığımda hem madden hem de ruhen kendimi daha sağlıklı, daha motive ve daha savaşçı hissederim hep. Bu yol haritasını fark ettikten sonra hem mesleki çalışmalarım hem de kişisel araştırmalarım sayesinde uyguladığım şeye neredeyse tamı tamına uyan bir metodolojinin de var olduğunu gördüm. Bu metodolojinin adı “Proje Yönetimi”.

Elbette ki, burada uzun uzadıya anlaşılması oldukça güç olan, proje yönetiminin teknik açıklamasına girmeyeceğim, ancak “proje yönetimi” konusunda, günümüzde PMI’ın lobi ve propagandasıyla oldukça yoğun bir program uygulanıyor ve piyasaya bir sürü bilgi pompalanıyorken, birkaç noktaya neredeyse hiç değinilmiyor. Örneğin;

·        İnsanlara sertifika almaları gerektiği mesajı her ortamda yoğun olarak iletilirken, Proje yönetiminin bir meslek hedefi olduğu nispeten daha az gündemde yer bulabiliyor.

·        Bu noktada Proje Yönetiminin gerçek anlamı da tabir yerindeyse maalesef arada kaynıyor. Hal böyle olunca otorite konumundaki PMI, kâr amacı gütmeyen bir STK’dan milyarları yöneten bir tiran’a dönüşüyor. Odağı, Proje yönetimine olan farkındalığın artırılması yerine, daha çok üye ve daha çok sertifika (satışına) dağıtımına kayıyor gibi. 

Nispeten daha az yoğun olduğumuz şu günlerde eh ne yapalım, bu da böyle olsun demek yerine, “Proje Yönetimi” nin gerçekte ne anlama geldiğini, kendimce aktarmak ve diğer kavramlarla ilişkilerini anlatmak istedim. Bir parça da olsa farkındalığınıza bir katkım olursa ne mutlu bana. Konuya hızlıca Proje’nin tanımıyla başlamak istiyorum;

Proje için; “Benzersiz bir ürün ve/veya hizmet ortaya çıkarmak için süreli ve sınırlı faaliyetler bütünüdür” diyebiliriz. Bu tanımdan yola çıkarak biraz madencilik yapalım isterseniz. Benzersizlik deyince ne anlıyoruz? Ben, benzersizliği daha çok, bilinmezlik olarak algılıyorum, bilinmeyen ama ihtiyaç duyulan / arzu edilen diye algılıyorum. “Benzersiz” kelime olarak olumlu ve rahatlatıcı iken “Bilinmezlik” tedirgin edici geliyor bana. Öte yandan biz insanların hayatları da (kendileri gibi) benzersiz ve bilinmezlik doludur. Doğal olarak bizim yarattığımız her şey benzersiz olmak için amansız bir savaş içindedir, bilinmezliğin kilidini açacak olan şey ise benzersiz bir anahtardır. Biraz daha derine inersek, bu iki kavramın üzerindeki tozlu örtüleri araladıkça bir şeyin tetiklendiğini görürüz. Başka bir deyişle, bilinmez ve doğal olarak benzersiz olan bir şeye kafa yorarken, bilinmez ve benzersiz olan şey hakkında bilgimiz arttıkça, bu durum bizi değiştirmeye başlar. İşte somut ve/veya soyut yaşamlarımızın başlangıç noktası, Değişim’in başlangıcı ile aynı ana denk gelir. Değişim olmadan (Değişim, dönüşüm, başkalaşım, evrim, devrim vs.) yaşam var olamaz ne yazık ki. Tüm bunların ışığında Proje Yönetimi tanımını yeniden yaparsam, şöyle diyebilirim;

“Bilinmeyen ve Belirsiz bir durumun keşfine başladığımız anda değişim de başlar, işte bu değişimi yönetebilmek için ortaya konulan çabaların tümüne proje yönetimi diyoruz.”

Bu nedenlerledir ki, şu günlerde, Değişimi yönetmek için gerekli her türlü bilgi ve araca her zamankinden daha çok ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Naçizane bu konudaki deneyimlerimi bu fikirler ışığında aktarmak istiyorum.

Şimdi, bahse konu bilgi ve araçları aktarmadan önce, birkaç kavramdan bahsetmek, dil birliğimizi sağlamak ve (bu kavramların içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak – Değişimi Yönetmek – için) önemlerini vurgulamak istiyorum.

Önce kavramlarımızı ve kısaca bizim için ne anlama geldiklerinden bahsedeceğim (biraz sonra okuyacağınız kavramların sözlük anlamları farklılık gösterebilir, bu yüzden önce tanımlarını yapmayı daha uygun buluyorum), hadi başlayalım:

1-     PLANLAMA

Eisenhower’ın şu ünlü deyişiyle başlamak istiyorum. Eisenhower demiş ki; “Plan hiçbir şeydir, Planlama her şeydir.” Ben de şöyle söylemek istiyorum, “Geçmişi eleştirmeyin, Ders alın. Gelecek için endişe duymayın, Planlama yapın”.

Evet, bir planımız olmasından ziyade, planlama kabiliyetimizin olması gerekir. Yani, planlarımızı çeşitli iç ve dış nedenlerle değiştirmemiz gerektiğinde, değiştirecek kapasitede bilgi ve tecrübeye sahip olmamız gerekir ki, yeni duruma uygun planlamaları yapabilelim. Aksi durumda, değişiklik gerçekleştiğinde ve biz buna uygun planlamayı yapamadığımızda, yolumuza devam edemeyecek duruma gelmiş oluruz.

Peki planlama becerisi nasıl kazanılır? Buna bakalım dilerseniz.

2-     TAHMİN EDEBİLME

Planlama yeteneğinin en temel gereksinimi, kişinin ve/veya organizasyonun tahmin edebilme becerisinin olmasıdır. Tahmin edebilme becerisi (yanlışta olsa) size bir sonraki adımı görebilme imkânı sağlar. Hani, sanal turlar olur ya, müzeleri veya önemli şeyleri oturduğunuz konforlu ortamdan gezmenizi sağlarlar. İşte Tahmin yeteneği de size, hayalleriniz içinde bir sanal tur imkânı sunar. Zahmetsizce.

Bunun için epeyce pratik yapmalı, kendinizi sürekli zorlamalısınız. Öte yandan Tahmin Edebilme becerisi için de gerekli birkaç önemli kavram daha bulunmakta, bunları da aşağıda anlatacağım. Bunlardan en önemlisi, Öngörü sahibi olabilmektir.

3-     ÖNGÖRÜ

Şimdi, Tahmin ve Öngörü aynı şey değil mi? diye söylendiğinizi hissediyorum. Ama maalesef aynı şey değil. Bence, aralarında çok ince bir çizgi var, Öngörü, Tahminden önceki aşamadır. Daha belirsiz bir ortamda gerçekleşir. Öngörü yeteneği için, yaratıcılık, zeka, tecrübe, hayal gücü gibi yeteneklerinizin yanı sıra olmazsa olmaz değer Vizyondur (vizyon konusuna da birazdan değineceğim). Öngörü tam olarak, bir şeyi farklı hayal edebilme ve farklı düşünebilme yeteneğidir. Öngörü ve Tahmin konusunu pekiştirmek için bir örnekleme yapmak istiyorum.

Hepimizin yakından bildiği ve artık hayatlarımızın olmazsa olmazları arasındaki cep telefonlarını düşünelim. Cep telefonunu hayal etmek, böyle bir şeyin çalışabilirliği, üretilebilirliği, satılabilirliği vb. konularda kafa yormak “Öngörüdür”. Cep telefonlarının ilk modellerinin kullanıma başlanmasıyla birlikte sektörün kullanım alanları, gelişimi, pazarlama stratejileri vb. konuların tamamı başlangıçlarında tahmine dayalıdır.

Öngörü daha çok hayal içerir ve doğal olarak daha çok risk içerir. Ancak Tahmin ’de hayal ve risk nispeten daha azdır. Bu nedenledir ki, gerçeğe en yakın tahminleri yapabilmek için Öngörü becerilerinizin gelişmiş olması gerekir. Biraz önce dediğim gibi, Öngörü için ise Vizyon sahibi olmak gerekir.

4-     VİZYON

Vizyon, bakış açısı demektir. Ama bence, rastgele bir bakış açısından ziyade, odaklanmış bakış açısı demektir. Yani bir yere / bir şeye / bir konuya / bir işe odaklanmış olarak geniş perspektifte bakabilmek demektir. Vizyonerler her zaman fark ararlar. Fark yaratmaya çalışırlar. Alışkanlıkları bozarlar. Uzun süreler boyunca konfor alanlarında kalamazlar. Öncüdürler ve genelde Lider ruhludurlar. Vizyonerler yaptıkları işi severler ve bundan zevk alırlar. Çoğunlukla genel ortalamanın dışında kalırlar.

Evet, şimdilik bu kadar kavram yeterli. Şimdi yukarıdaki konuları özetleyecek olursak; VİZYON, ÖNGÖRÜ, TAHMİN EDEBİLME ve PLANLAMA kavramları bizi, her türlü olumsuz etkiden kurtarmak için yardıma hazır bekleyen askerlerimizmiş diyebiliriz. Bunlar sayesinde, vizyoner olduğumuzda, güçlü öngörülerde bulunabileceğimizi, güçlü öngörülerimiz sayesinde tutarlı tahminlerde bulunabileceğimizi ve tutarlı tahminlerimiz sayesinde ise (hareket etmeden önce) planlama refleksimizin gelişeceğini öğrendik diyebiliriz.

İyi de, bunları zaten biliyorum ben bilmesine ama hala bu kavramların bir kriz durumundan beni nasıl kurtaracağını anlayabilmiş değilim. Dediğinizi duyar gibiyim. Çok haklısınız, bu bilmecede önemli bir nokta hala eksik. Eksik noktamız DEĞİŞİM. Evet.

DEĞİŞİM

Bu yazının giriş bölümünün sonunda Değişim Yönetiminde bahsetmiştim, burada ise değişimin kendisi hakkında biraz daha detay vermek istiyorum. Ancak, Değişim konusuna değinmeden önce, kitlesel olarak tecrübe ettiğimiz şu günlerde sıkça duyduğumuz Virüs, Antikor, Tedavi, karantina, yoğun bakım gibi gözümüzün önünde cereyan eden küresel salgından bir çıkarım yapmak istiyorum. Şöyle ki;

Covid-19 virüsünün “Değişimi” ifade ettiğini hayal edelim lütfen. Bedenlerimizi de hayatlarımızı kazandığımız şirketler (her türlü organizasyon olarak da düşünebilirsiniz) olarak hayal edelim lütfen. Antikoru da organizasyonlarımız için hazırladığımız uzun vadeli planlarımız olarak hayal edelim. Durumu hep birlikte bu hayal çerçevesinde bir daha yorumlayalım:

Eğer yeterince kapsamlı ve geniş perspektifli (muhtemele her türlü olasılığı kapsayacak şekilde) planlama yeteneğimiz olmaz ise, tamamen yeni ortaya çıkan bir değişim dalgasından organizasyonlarımız olumsuz etkilenecektir. Altı çizili kelimeleri bir üst paragraftaki eşlenikleriyle değiştirip okuduğunuzda ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.

Bu değişim durumu henüz organizasyonumuza sirayet etmemişse karantinada, sirayet ettiğinden şüpheleniyorsak tedavi altında ve son olarak sirayetinden kesin eminsek yoğun bakım altında olmamız gerekir. Her durumda da olağan hayatımıza devam etmemiz neredeyse imkânsız hale gelecektir. İşte tam bu noktada, ihtiyacımız olan şeyin Değişim yönetimi olduğunu söyleyebiliriz. Değişim ile Covid-19’u eşleştirdiğimiz örneğimizi bir kenara koyarak devam edelim.

Öncelikle “Değişim” nedir? Konusuna eğilelim.

Bence değişim, Evrenin temel yasalarından biridir. Yani, bu evrende var olan her nesne değişmek zorundadır. Dolayısıyla değişimden kaçmak ve/veya değişime karşı koymak anlamsız olduğu kadar da aptalca bir davranıştır. Maalesef bu gerçeği kabul ederek devam etmek zorundayız.

Yani, özetle her şeyin (ama gerçekten her şeyin) değişeceğini ve/veya değişmek zorunda olduğunu biliyor ve kabul ediyoruz artık (değil mi?).

Demek ki bundan kaçış yok, o halde buna ayak uydurmamız gerekecek sanırım. İşte tam bu noktada “DEĞİŞİM” kavramını biraz daha mercek altında incelemeye ihtiyaç var diye düşünüyorum.

Öncelikle, değişim iki ana başlıkta ele alınmalı diye düşünüyorum, bunlardan birincisi, Bildiğimiz / Farkında olduğumuz ve dolayısıyla kontrolü nispeten daha kolay olan değişimlerdir. Bunlara İÇ KAYNAKLI DEĞİŞİMLER diyelim. Hatta bu tür değişimleri bazen bizler tetikleriz. Değiştirmek isteriz. İkincisi ve (kabullenmesi) daha zor olanıysa Bilmediğimiz / Farkında olmadığımız ve doğal olarak kontrol edemediğimiz değişimlerdir. Bunlara da DIŞ KAYNAKLI DEĞİŞİMLER diyelim. Bu tür değişimlere müdahale şansımız çok azdır, yapmamız gereken tek şey kabullenmek ve ona uygun hale gelmektir.

Bu iki ana başlık altında değişim birçok fraksiyona ayrılabilir. Birçok parametre ile de ilişkilendirilebilir elbette, burada bunlardan bahsetmeyeceğim. Sadece bu iki başlık altındaki değişimlere uyum sağlama konusunda bir metodoloji sunmaya çalışacağım.

Değişimi de anladığımıza göre, Değişim karşısında nasıl ayakta kalacağımızı artık konuşabiliriz. Hatırlarsak değişim konusundan önce bazı kavramlardan bahsetmiştik, Vizyon, Öngörü, Tahmin Edebilme ve Planlama. Bu kavramlarda vurguladığımız yetenekler sayesinde Değişime nasıl cevap vereceğimize bakalım isterseniz.

Bildiğiniz üzere, değişim dış ve iç kaynaklıydı. Her iki durumda da değişimin izlediği benzer bir yol mevcut, şöyle ki;

Değişim için ortam oluşması: bahsettiğimiz iç veya dış kaynakların etkilendiği parametrelerin değişmesi ve/veya artık bir parametre olmaktan çıkmış olması durumunda veya bu çerçevede yeni ihtiyaçların ortaya çıkma ihtimalinin oluşması durumunda, bir değişim ihtiyacı otomatikman ortaya çıkmaktadır. Yani bir örnek ile açıklamak gerekirse; İklim değişikliğinin şimdiki oranlarında seyretmesi durumunda, yaklaşık 2050 yılında birçok yerleşim yerinin deniz seviyesinin altında kalacağı dile getiriliyor. Taktir edersiniz ki bu durum gerçekleştiğinde hem sosyal yaşantımızda hem de iş yaşamımızda birçok değişikliği tetikleyecek, hatta şimdiden bir sürü değişikliğe şahit oluyoruz. Veya başka bir örnek verelim, fosil yakıtların rezervi belli ve bir gün bitecek, bu durum gerçekleştiğinde birçok teknoloji ve araç da değişmek zorunda kalacak, şimdiden görüyoruz ki birçok vizyoner insan bu konudaki ar-ge faaliyetlerine milyarlarca dolar kaynak ayırmaktalar. Başka bir örnek daha vermek istiyorum, şöyle ki; Makine öğrenmesi, Yapay zekâ ve IoT teknolojilerinin gelişimi bu hızla devam ederse hem sosyal hayatımız hem de iş hayatımız büyük bir evrim geçireceğe benziyor, araştırmalar en azından bunu gösteriyor. Demek ki bu alanlarda da köklü bir değişim söz konusu olacak yakın gelecekte.

Örneklerden de anladığımız üzere, değişim için bazı ön koşullar var ve bu koşullar yeterince bir araya geldiğinde, değişimin süreci de başlamış oluyor.

Değişimin desteklenmesi: Değişim için oluşan ortam sayesinde, değişimi destekleyenler veya savunucular (değişimi kabul edenler de diyebiliriz) ortaya çıkacaktır. Bu kitle olmadan değişim başarılı olamaz. Hatta bu kitlenin yönetenlerden olması bu desteği oldukça etkili ve güçlü kılacaktır. (Yöneticilerin benimsemediği ve/veya desteklemediği hiçbir değişim başarılı olamaz). Öte yandan, değişimlerin en büyük gerekçesi de çağdaşları olan yeni jenerasyonlardır. Bu kitle çoğaldıkça, tıpkı bir kartopu etkisi gibi bütün çevresi ve hayatını da etkileyerek değişimin gerçekleşme sürecini başlatacaktır.

Değişimin gerçekleşmesi: yeteri kadar yöneten destekçi edinen değişim artık kuralları değiştirmek için kolları sıvamaya hazırdır. Burada kritik bir şey olur, Değişimin desteklenmesi, yöneten kitle tarafından güçlense de gerçekleşmesi için yönetilen kitleye ihtiyaç vardır. Yönetilen kitleyi ikna edemeyen değişimler başarılı olamazlar. Değişimler, ilgi alanlarındaki tüm süreçleri kendilerine uygun hale getirdiklerinde gerçekleşme tamamlanmış olur.

Değişimin olağanlaşması: Gerçekleşmesi tamamlanmış olan değişimler, karmaşa, tecrübe, düzelme gibi aşamalardan geçerek en sonunda olağan bir hale gelir. Önceki durumumuzu çoktan unutmuş oluruz bu aşamada. Telefonun olmadığı zamanları bir düşünün, hatta cep telefonunun olmadığı zamanları bir düşünün. Bu teknolojiler, şimdi hayatımızdan çıkartılsa, hayatın devam etmesi neredeyse imkansızlaşır.

DEĞİŞİMİ YÖNETMEK

No alt text provided for this image


Öncelikle bu grafiği incelemenizi rica ediyorum. Değişim aşamaları sürerken (ki bu çoğu zaman bizim kontrolümüz dışındadır) biz nasıl davranmalıyız sorusunun cevabı bu grafikte özetlenmiştir. Bu çerçevede şunları diyebiliriz;

  • Değişim ortaya çıkarken, bizim de vizyonumuzu geliştirmemiz ve netleştirmemiz gerekmektedir.
  • Değişim fikri destek kazanırken (kitleler tarafından kabul görürken) bizim de öngörüler geliştiriyor olmamız gerekir, öngörülerimizi, değişimin gerçekleşmesi aşamasının ilk evrelerine kadar devam ettirebiliriz.
  • Değişimin gerçekleşmesinin ikinci yarısından başlayarak, olağanlaşma sürecinin ilk evresinde ise, artık tahminlerimizi oluşturmalıyız.
  • Ve nihayetinde, değişimin olağanlaşma aşamasının başlarında stratejimize uygun tahminlerimizle, planlamamızı gerçekleştirmeliyiz.


Metodolojimizin yol haritası en üst seviyeden bakılınca böyle gözüküyor. Peki bütün bunları yaptığımızda bitiyor mu? Elbette bitmiyor. Baştan sona bu süreçler labirentindeki her bir karar noktasında karşımıza çıkan birkaç önemli noktayı da sürekli izlemeli ve bunun sonucunda edindiğiniz deneyimleriniz doğrultusunda kararlar vermelisiniz. Hızlıca bu noktalara bakalım isterseniz;

  1. Stratejinizin, mümkün olabildiği kadar net olmasını sağlayın.
  2. Kapsamınızın (Yapacağınız eylemlerin çerçevesinin – beklentileriniz dahil –) net, ölçülebilir ve hesaplanabilir olmasını sağlayın.
  3. Bütçenizi belirleyin ve kurallarınızı netleştirin.
  4. Zaman planınızı yapın.
  5. Risklerinizi (ve elbette fırsatlarınızı) sürekli kontrol edin. Gerçekleşmeleri durumunda nasıl davranmanız gerektiğini planlamanıza dahil edin.
  6. Planlarınızı sürekli izleyin, gerekirse güncelleştirin.
  7. Bütün bu kararları alırken, uygularken ve güncellerken “durumun kök nedenine” göre hareket edin. Yani netflix platformundan film izlerken yaşadığınız kesintiler ve kalitesiz görüntü için hemen netflix’e sinirlenmeyin, belki de evinizin internet hattında bir problem vardır, belki de başka bir operatör seçmeniz gerekiyordur, belki de bilgisayarınızın cache memory’sinde sorun vardır vb. bazen sorunların sebebi görünenden çok farklı olabilir, onu bulun.
  8. Bütün bunlar için profesyonel destek alın.

Not: Soru ve görüşleriniz için; harun@keysteknoloji.com adresine yazabilirsiniz.

Sağlıkla ve Esenlikle kalın.

Harun ÇETİN

Diğer Bloglar

Çerez Politikamız

Bu internet sitesi en iyi performansı gösterebilmek için çerezlerden faydalanmaktadır. Sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş olursunuz. Detaylı bilgi için Çerez Politikasına bakınız. Çerez Politikası

Kabul Et